Ülkemizin önde gelen kanun sanatçılarından Bestekar Göksel Baktagir, Haberes Dergisi’nin 45’inci sayısına konuk oldu.

Yazarımız Cem Aksu’ya konuşan Baktagir; “Sanat ince bir alan. Türk Müzik Sanatını en güzel şekilde hissedip onu yaşatabilmek için ilk önce onu layıkıyla yapmak lazım. Bu da popüler kültürün tuzaklarına kapılmadan olur. Nitelikli alanda sanata hizmet etmek için liyakat sahibi işin ehli sanatkarlarla ilerlemek gerekir ki bugün en büyük zorluk buradadır” dedi.

Müziğe nasıl başladınız? Sizi yönlendiren ya da keşfeden biri oldu mu? Ailenizde müzik ile ilgilenen var mıydı?

Ailemde müzik yaşantısı sevgili babam Muzaffer Baktagir ile başlamış. Kendisi ut, kanun ve keman icra ederdi.

Kanun sazını seçmenizin bir hikayesi var mı?

10- 14 yaş arası bağlama enstrümanıyla adeta sevdalı bir şekilde ilgilendim. Babamın arada hep kanun sazını işaret ederek yönlendirmesine hep kayıtsız kalmıştım. Çünkü bağlama enstrümanından başka bir şey görmüyorum. Kanun'a başlangıç hikayem şöyle: Kısa süreli beni yatıran bir hastalığım olmuştu. Bu süreçte babamın bir arkadaşının ihtiyacı olmuş ve benim bağlamamı, nasıl olsa yeniden oğluma alırım diyerek benim bağlamamı hediye etmiş. Sağlığım düzeldiğinde baktım ki ortada bağlama yok, işte o an hiç yönelmediğim kanun enstrümanını gördüm ve direkt başlangıç yaptım.

Kanun nasıl bir sazdır? Türk Müziği dışında da kullanılabilir mi? Batı müziğindeki piyano ile karşılaştırabilir miyiz? Benzer ya da ayrışan yönleri nelerdir?

Kanun, üç buçuk oktavlık ses sahası içinde özellikle sol tarafta adına mandal dediğimiz, Türk müziği perde aralıklarını veren sistemi sayesinde geniş imkanlı çok özel bir enstrümandır. Halk arasında Türk Müziğinin piyanosu olarak kabul edilen kanun benzer yanlarının yanında mandal donanımıyla kendine özel tekniği ile icra edilen kıymetli bir enstrümandır.

 

Sözlü bestelerinizin yanında daha çok saz eseri bestelediğinizi görüyoruz. Bunun özel bir sebebi var mı? Bir güfteye bağlı kalmadan beste yaptığımda ‘Kendimi daha özgür hissediyorum’ diyebilir misiniz?

 Enstrümantal müzik sınırsız titreşimler arasında ifade gücü en yüksekte olandır. Ben de duygularımı bir enstrüman üzerinde izlediğimden o formun özgür titreşimlerini her zaman daha derinden hissediyorum ve enstrümantal müzik formu bana geniş alan sunuyor.

 Bestelerinizde çok kullanılmayan makamları seçtiğinizi görüyoruz. Bunun sebebi nedir?

Köklerimizde bize miras kalan musikimizin en ince işçilikli makamlarıyla uzun yıllar musikimizi işledik. O renkli bahçenin güzellikleriyle iç içe besteler oluşturmak benim açımdan da çok kıymetli.

 Sizce Türk Müziği hak ettiği yerde mi? Yeni nesle doğru aktarılıyor mu? Gençlerin ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanat ince bir alan. Türk Müzik Sanatını en güzel şekilde hissedip onu yaşatabilmek için ilk önce onu layıkıyla yapmak lazım. Bu da popüler kültürün tuzaklarına kapılmadan olur. Nitelikli alanda sanata hizmet etmek için liyakat sahibi işin ehli sanatkarlarla ilerlemek gerekir ki bugün en büyük zorluk buradadır. Çünkü popüler akımın etkileşimleriyle genç nesil zaten arafta kalıyor. Bu nedenle ufku açık, geçmiş ile bugünü iyi sentezleyip kendini ve sanatını yenileyen sanatkârlar arttıkça Türk Müzik sanatı da hak ettiği yere ulaşacaktır.

 

Özellikle kanun sazı üzerinde çalışma yapmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz? Nasıl bir çalışma yöntemini takip etmeliler? Sizin kendinize ait metotlarınız var mı?

 Ben bu büyülü enstrüman ile sırlı yolculuğa talip olduğumda ilk aşamalardaki teknik çalışmalarda hep sorgulayarak, tertemiz bir icra ve dolu dolu, homojen tınlayan bir tavrı oturtabilmek için etle tırnak misali çok çalıştım ve kendime has bir metot geliştirdim. İcracılara en büyük tavsiyem şudur; Müzik akort ile başlar. Akortlarına çok özen göstererek ve tertemiz bir icrayı hedefleyen, yılmadan azimle çalışmalarını sürdürdüler.

Son dönemde çokça sevilen ve sevgili Çiğdem Gürdal’ın yorumuyla dinlediğimiz ‘’ŞAKAYIK’’ nasıl ortaya çıktı? Bu kadar çok sevilmesinin sebebi nedir sizce?

Şakayık; Baharın müjdecisi olarak bilinen bir çiçek türü. İlk önce tasviri bir ezgi olarak bestelendi. Ardından kıymetli ses sanatkârı Çiğdem Gürdal ile sözlü beste çalışmalarımdan oluşan özel albüm çalışmamızın belki de en ihtiyaç duyduğumuz, umut veren, güldüren bir şarkı haline geldi. Kıymetli Şair Dr. Hüseyin Balkancı ile ezgimin üzerine söz yazdık, kaydettik ve klibe dönüştürdük. Her yaştan ilgi gördü çok şükür.

 Eskişehir’e en son ne zaman geldiniz? Nasıl buluyorsunuz şehrimizi?

 Uzun yıllar önce Eskişehir' i ziyaret ettiğimde çok etkilenmiştim.  Aradan yıllar geçtikçe çok düzenli bir şekilde büyüdüğünü şahit olmak gurur ve mutluluk verici. Eskişehir’de yaşayanlar bu manada çok şanslılar.