1933 yılında Uşak’ta Fotoğraf Sanatçısı Hüseyin Kazım Özler tarafından çekilen ‘Cümhuriyeti Biz Böyle Kazandık’ pankartlı, halkın kağnılarla, cephanelerle birlikte olduğu fotoğraf Kurtuluş Savaşı’nın ‘en önemli sembollerinden biri’ oldu.

Genç Cumhuriyetin 10’uncu yıldönümünde o yıllarda Kütahya’ya bağlı bir ilçe olan Uşak’ta yaşayan yoksul halk küçük imkanlarla Cumhuriyeti kutluyor. 90 yıl önce bu fotoğraf karesinde yer alan insanlar Cumhuriyet’in ‘değerini çok iyi’ biliyordu. Osmanlı döneminde ‘yoksul ve cahil bırakılmış’ Anadolu halkı ülkeyi işgal eden emperyalist devletlerin zulmünü yaşadı. Anadolu’ya bir güneş gibi doğan Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde erkeği kızıyla, genci yaşlısıyla tek yürek olup, düşmanları ve onların yerli işbirlikçilerini bozguna uğrattı. Fotoğrafta anlatıldığı gibi tüm imkansızlıklara rağmen Cumhuriyeti böyle kazandılar. Yarın Cumhuriyeti’mizin 100. Yılını kutluyoruz. Türk halkının Mustafa Kemal Paşa ile birlikte kazandığı Cumhuriyete bugün her zamankinden daha fazla sahip çıkmalıyız. Cumhuriyetimiz dışarıdaki şer odakları ve ne yazık ki onların içimizdeki işbirlikçilerinin hain saldırıları altındadır. Bizler Atamızın emanet ettiği ‘Türk İstiklalinin, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa’ edeceğiz. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ diyeceğiz. Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmak için ‘muhtaç olduğumuz kudretin damarlarındaki asil kanda’ mevcut olduğunu bir kez daha haykıracağız. 100’üncü yıldönümünde Mustafa Kemal’in ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünden rahatsız olmayan tüm halkımızın Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorum. Kurtuluş Savaşı'nda vatanları için savaşan, şehit ve gazi olan tüm kahramanlarımızı rahmetle anıyorum. Türkiye Cumhuriyeti sizlerin sayesinde kuruldu. Türk millet sizleri asla unutmayacak. Her zaman sizleri saygıyla anacak.

/////////

Bu Bir Devrimdir

1934 yılı, Haziran ayı… Ankara, önemli bir konuğu ağırlamaya hazırlanıyor. İran Şahı Rıza Pehlevi gelecek ve Atatürk devrimlerini inceleyecek… Atatürk, yakın arkadaşlarını Çankaya Köşkü’nde topluyor.
‘OPERA YAPACAĞIZ’
“Şah için nasıl bir program yapalım?” diye soruyor. Kimi Orman Çiftliği’ne götürmeyi öneriyor, kimi “Merinos’u gezdirelim” diyor. Beğenmiyor bu önerileri Atatürk… “Bütün bunlar İran’da da var. Onlarda olmayan bir şey yapmalı, farkımızı ortaya koymalıyız” diyor. Aklında bir fikir olduğu besbelli… Sofradakiler merakla bekleşirken kararını açıklıyor: “Opera yapacağız!” İşte ilk Türk operası Özsoy’un doğuş sahnesi bu… Atatürk operanın konusunu da kendisi belirliyor. İranlıların Şeyhnamesi’nden esinlenmiş bir destan planlıyor: Öykü, Hakan Feridun’un ikiz oğulları Tur ile Irac üzerine kurulu… İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor… Ayrı yollara gidip birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Ama yüzyıllar sonra buluşup kardeş olduklarını anlıyorlar. Tıpkı “ayrı yollara giden ikizler” Türkiye ve İran gibi… 
İÇLERİ ŞEVKLE KAYNIYOR


Bu konuyu işlemesi için Münir Hayri Egeli’ye veriyorlar. Libretto’yu  Egeli yazıyor. Sonra besteci arayışına girişiliyor ve Adnan Saygun akıllarına geliyor. Saygun, devlet bursuyla gönderildiği Paris’ten yeni dönmüş, Musiki Muallim Mektebi’nde hocalık yapıyor. Henüz 27 yaşında… Libretto’yu okutuyorlar kendisine… “Şah geliyor, bundan bir opera yazacaksın” diyorlar. Seviniyor Saygun… Daha önce hiç operası yok Türkiye’nin… Soruyor: “Solist var mı?“ “Yok!” “Koro var mı?” “Yok!” “Orkestra var mı?” “Yok!” “Ne kadar vaktimiz var?” “Bir ay!” Mucizevi bir öyküdür bu…1 ayda, 27 yaşındaki o adam, hem de Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefinin engelleme çabalarına rağmen solistleri bulur, orkestrayı ve koroyu oluşturur, eseri besteler ve Türkiye’nin ilk opera eserini yaratır. Saygun, o uykusuz geceler için sonradan şöyle yazacaktır: “Ah bu çalışma… Zaman kısa, imkanlar son derece sınırlı… Ama içimiz coşkun. Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşlarımın içi şevkle kaynıyor. Acaba o atılım üstüne atılım yıllarında içimizde duyduğumuz dinmek bilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlardır.”


ATA’NIN HUZURUNDA
Atatürk, gelişmeleri uzaktan takip eder. Bir ara Sovyet Sefiri Karahan’a “Sen anlarsın, git bir bak” deyip provalara yollar. Olumlu haber alınca kendisi de gidip izler bir provayı… Ve Özsoy, 19 Haziran 1934 gecesi, iki devlet adamının huzurunda sahnelenir. Atatürk, bu mucizenin yaratıcılarını gece Çankaya Köşkü’nde ağırlar, kutlar. Ve engellemeye çalışanlara der ki: “Bu, bir devrim hareketidir!”  Bugün Saygun’u ya da Özsoy’u tanıyan kaç kişi var? Ya da, daha anlamlı bir soru: “O devrim yıllarının dinmek bilmez heyecanını, sönmek bilmez ateşini” şimdikiler nasıl duyuyorlar?

NOT:  Libretto; opera, operet, oratoryo, bale, muzikal gibi sahne eserlerinin yazılı söz metinleridir.

///////

NOSTALJİ

31 Yıl Önce Vekiller Eskişehir İçin Bir Araya Geliyordu

Yıl 1992. 31 yıl önce. Yer: Eskişehir Polisevi. Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) büyük bir işe imza atarak;  kentin beş milletvekilini bir araya getiriyor.  
TBMM BAŞKANI
1991 Genel Seçimlerinde DYP 3, ANAP 2 milletvekili çıkarmıştı. (O yıllarda milletvekili sayımız beşti) 1991-1993 yılları arasında Derneğin Başkanlığını yapan Orhan Kesikoğlu,  DYP Milletvekilleri Hüsamettin Cindoruk, İbrahim Yaşar Dedelek, Fevzi Yalçın ile ANAP Milletvekilleri Mustafa Balcılar ve Hüseyin Aksoy’u Eskişehir’i konuşmaları noktasında dernek üyeleriyle buluşturdu. Tarihi Fotoğrafta  o yıllarda derneğin yönetiminde bulunan  Nevzat Altınel, Serdar Taci Zengin, Ömer Bilgin, Mehmet Arapoğlu, Selim Çolpan, Servet Uğuzman, Necati Yalçın’da yer alıyor. Cindoruk o tarihte sadece milletvekili değildi. TBMM Başkanlığı gibi çok onurlu bir görevi de üstleniyordu.
CİNDORUK DEDİĞİNİ YAPTI
20 Ekim 1991 seçimlerinde DYP’nin seçim sloganı ‘Eskişehir Gelişecek Büyükşehir Olacak’ idi. Yapılan seçimlerde  DYP-SHP Koalisyon Hükümeti işbaşına geldi. Kesikoğlu, beş milletvekilinin katıldığı toplantıda  Cindoruk’a bu sözü hatırlatarak; “Eskişehir Büyükşehir olmak istiyor. Seçimde verdiğiniz sözü tutmanızı bekliyor” dedi. Cindoruk’ta “Ankara’ya gidince bu işin olması için çalışacağım. Eskişehir’i Büyükşehir Belediyesi yapacağız” diye yanıt verdi. Cindoruk dediğini yaptı. Eskişehir’in Büyükşehir Belediyesi olmasını sağladı.

///////////

ÇİVİ

“Güçlü olmanın türlü yolları vardır, dürüst olmanın bir tek.” Özdemir Asaf

///////

FIKRA

ZAM MI GELDİ?

Kalabalık bir belediye otobüsünde kadının biri haykırmış:

Terbiyesiz adam, yeter artık!

-Aman bayan ne oldu ki?

 -Daha ne olacak geçtin arkama. Taksim’den beri ayıptır be!

 -Efendim yanlış anladınız herhalde. Bugün aybaşı. Maaşımı aldım, cebimde o var. O dokunmuş olacak.

-İyi de, Taksim’den Şişli’ye gelene kadar maaşına zam mı geldi?