İstanbul’un Fethi sonrası Fatih Sultan Mehmet, Topkapı sarayına “Matbah-Amire” olarak adlandırılan sekiz mekandan oluşan bir mutfak kompleksi yaptırıyor. Bu Saray mutfağının her kısmında bir aşçıbaşı ve aşçıbaşıların maiyeti bulunuyordu.

Matbaa-ı Has sadece padişah has yemek pişirilen bu mutfakta (Kuşhane de çalışan) memleketin güzide aşçıları en kaliteli malzemelerle en güzel yemekleri yapmak zorundaydı. Buradaki aşçı ve kalfalar ustaca pişirdikleri yemeklere göre kebapçı, pilavcı, tatlıcı, balıkçı, perhizci olarak adlandırılıyordu.
Osmanlı Saray’ında koyun etinden sonra en çok tavuk eti tüketiliyordu. Baharat asıl olarak Mısır’dan geliyor. Taze sebzeler Anadolu ve Rumeli’de bulunan yakın köylerden temin ediliyordu.
Fatih döneminde Saray mutfağı için tutulan kayıtlar sayesinde bu gün saraydaki yaşam ile ilgili pek çok bilgiye ulaşabiliyoruz.
Ordinaryüs Profesör Süheyl Ünver’in “Fatih Devri Yemekleri” adlı kitabına göre Fatih Sultan Mehmet’in sofrası hakkında bir hayli bilgi sahibi olabiliyoruz.
Fatih’in üstün zeka ve çok yönlü yeteneklerinin yanında iyi bir gurme olduğunu da bu Saray mutfağı defter kayıtlarından anlamak mümkün. Dönemin en zengin Saray mutfağının oluşmasında ve gelişmesinde Fatih’in çok büyük katkısı var.
Fatih’in sofrasın da ne yerdi neyi severdi diye bakacak olursak...
Bir kere deniz ürünlerini en çok tüketen padişahtı. Hatta balıkçılık gelişsin diye Pontus’u aldıktan sonra 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi. Sarıyer’e yerleştirdi.
Fatih’in kendi döneminde balık, karides gibi su ürünleri yemekleri Saray mutfağının vazgeçilmezi oluyor. Ayrıca sarayda tavuklu, ıspanaklı ve peynirli börekler, çorba çeşitleri, mantı, lapa, kebap, burani(zeytinyağlı ıspanak yemeği) gibi yemekler bunların yanında muhallebi, baklava, sütlü kadayıf, gibi tatlılar sık tüketilmekteydi.  Fatih devrinde bir aylık bazı harcamaları ortalama şöyleydi:
500 yumurta, 550 tavuk, 60 kaz, 400 balık, 120 istiridye, 90 okka karides,(bir okka:1282 kg), 56 kg bal, 600 okka yağ, 80 okka tuz, 180 koyun, 1 sığır. O devirde un Bursa’dan, bal Malkara’dan, zeytin İzmit’ten, tuz Eflak’tan, üzüm Ayaş’tan, Armut ve kestane Bursa’dan, balık Boğaz ile Terkos ve Çekmece gölünden, tavuk Orhaneli ve Harmancık’tan, yağ Trabzon, Eflak’tan, Kefe’den, Zeytinyağı Akdeniz adalarından, kar ve buz keşiş dağından gelmekteydi. Bunların dışında Sadece padişaha özel İstanköy (Kos) adasından halis limon suyu, kavun ve portakal, Edirne’den kaymak, Yozgat’tan üzüm peltesi, Malatya’dan kuru meyve, İsparta’dan gül yağı temin ediliyordu.
Fatih’in sevdiği yemeklerden bahseder isek...
Deniz ürünlerinden kekikli yılan balığı favorisiydi. Yumurtayı çok severdi. Kelle, paça ve işkembe sevdiği çorbalardı. Mantı bağımlısıydı. Sofrası sebzesiz olmazdı. Kış aylarında pırasa, lahana, ıspanak sofrasında olurdu. Hayatı boyunca domates, biber, taze fasulye ve patates tatmadı. Çünkü henüz Amerika keşfedilmemişti. Bu sebzelerin anavatanı Amerika kıtasıydı. Hindistan’dan 16’ncı yüzyılda gelen patlıcanı da tatmadı.


Ayrıca lahana turşusunu tercih ederdi. Yoğurdunu gümüş tastan kaşıklardı. Hoşaflardan en çok üzüm hoşafını beğenirdi. Şerbetlerden en çok naneli üzüm şerbetini severdi. Yemekle beraber içerdi. Kışın yemeğin üstüne pekmez ve boza içerdi. Meyveler mevsimine göre elbette değişirdi ama armudu, narı, çağla bademi ve inciri pek severdi. Tatlıyı da çok sevdiği kaynaklarda belirtiliyor. Muhallebi, zerde, baklava, sütlü kadayıf ve helva en beğendikleri idi. Ayrıca sofrasında bal ve meyve reçelleri eksik olmazdı.
Saray mutfak kayıtlarından şu gerçeği anlıyoruz ki... Fatih, lezzetten anlayan döneminin iyi bir gurmesi imiş...