Geleceğimizin teminatı olan çocuklar ve gençler, bugün daha önce hiç olmadığı kadar karmaşık ve tehlikelerle dolu bir dünyada yetişiyorlar. Ancak bu karmaşıklık, çoğu zaman onların sağlıklı bireyler olma yolundaki potansiyellerini törpülüyor, kişisel gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Okula gidip arkadaşlarıyla oyunlar oynaması gereken bir genç, nasıl oluyor da sokakların acımasızlığı içinde bir “suç makinesi” haline dönüşüyor?

Bu sorunun kökeninde sorgulanması gereken pek çok faktör var; fakat bu faktörler arasında artık yadsınamaz bir gerçek olarak sosyal medyanın derin ve yıkıcı etkisi de öne çıkıyor.

Güvenli bir çevrede büyümek, çocukların ve gençlerin sağlıklı gelişimi için temel bir ihtiyaçtır. Ancak günümüzde bu güvenlik, birçok genç için bir hayal olmaktan öteye gidemiyor. Toplumun maddi ve manevi çalkantıları, ailelerin geçim sıkıntıları, eğitim sistemindeki eksiklikler ve yetersiz sosyal hizmetler, gençlerin yaşam standartlarını ciddi biçimde zedeliyor. Okul, öğrenme ve sosyalleşme yeri olmanın yanı sıra, birçok çocuk ve genç için şiddet, zorbalık ve dışlanma mekânlarına dönüşüyor. Bu sorunların içine bir de sosyal medya ve internet ekosistemindeki zararlı içerikler girince, gençlerin ruhsal ve psikolojik gelişimi daha da tehlikeye atılıyor.

Özellikle gençlerin, arkadaşlık ilişkileri ve sosyal statüleri, büyük oranda sosyal medya platformları üzerinden şekillenmeye başladı. Ancak bu platformlarda karşılarına çıkan içerikler, onları eğitici ve geliştirici olmak yerine, çoğu zaman şiddeti, nefreti ve hatta cinselliği körükleyen içeriklerle yüzleştiriyor. Birçok genç, takip ettiği “influencer” ya da medya karakterlerinin paylaşımlarında suça teşvik eden veya şiddeti normalleştiren görüntü ve söylemlere maruz kalıyor.

Sosyal medya, gençler arasında bilgi ve kültürel paylaşımların hızla yayılmasını sağlarken, ne yazık ki zararlı içeriklerin de aynı hızda yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu platformlarda şiddet, alaycı bir dil ya da espri konusu olarak sunulabiliyor. Özellikle gençlerin takip ettiği bazı ünlüler, kışkırtıcı söylemlerle, şiddeti veya zorbalığı bir güç göstergesi olarak sunuyor. Bireyler, sosyal medyada popüler olmak için saldırgan ve tehlikeli davranışlar sergileyen karakterlere özenmeye başlıyor.

Bu noktada, sosyal medyada yayılan şiddet içerikli söylemler ve işkence fantezileri, genç zihinlerde tehlikeli bir etki yaratıyor. Gün geçtikçe, “hak arayışı” ya da “adalet mücadelesi” olarak gösterilen bazı tepkilerin içinde bile şiddet ve işkence hayalleri yer alabiliyor. Gençler, bu tür söylemlerle şiddeti bir çözüm aracı olarak görmeye başlıyor ve bu, toplumsal bir algı dönüşümüne neden oluyor. Öyle ki, sosyal medyada hızla yayılan bu şiddet söylemleri, birçok genç için suçluya ya da “diğer”ine karşı öfkeyi daha da körüklüyor. Zihinsel olarak savunmasız bireyler bu söylemleri kopyalıyor, paylaşıyor ve bir süre sonra bunları gerçek dünyada uygulamaya yöneliyor.

Bu gençler neye özendiriliyor? Onları hayatlarına değer katacak, kişisel gelişimlerini destekleyecek aktivitelerden mahrum bırakıyoruz. Bunun yerine, şiddeti ve otoriteyi güç sembolü olarak gören bir anlayışın içine çekiliyorlar. Bir yere ait olmanın, güç sahibi olmanın ve başkalarına hükmetmenin yolları öğretiliyor. Eğitim ve sosyal hayatın sunduğu pozitif modeller yerine, şiddeti kutsayan içerikler, medya aracılığıyla normalleştiriliyor. Bu durum, özellikle gençlerin zihinsel gelişiminde derin izler bırakıyor.

Sosyal medya bu süreçte adeta bir güç dinamiği haline geliyor. Birçok genç, hayranlık duyduğu ya da kendisine rol model olarak seçtiği kişilerin şiddet içerikli paylaşımlarından etkileniyor. Bu durum, güçlü olanın güçsüzü ezdiği, kazanmanın her şeyden önemli olduğu bir dünya görüşünü benimsemelerine yol açıyor. Suç ve şiddet, artık birçok genç için bir otorite göstergesi haline gelmiş durumda.

Aileler, çocuklarını koruma arzusu taşırken, çoğu zaman yanlış yönlendirmelerde bulunabiliyor. Aile içi iletişim eksiklikleri, şiddet eğilimleri ya da bağımlılık problemleri, gençlerin psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Bu gençler, içinde bulundukları aile ortamında duygusal anlamda güvende hissetmeyip, sosyal medyada ya da çevresinde bulduğu yanlış modellerin etkisi altına girebiliyor. Şiddetin ve suçun bu kadar görünür hale geldiği bir ortamda, gençler kendilerini ya kurban ya da suçlu olarak buluyor. Ne yazık ki, her iki durumda da gençler, içinde yaşadıkları bu kısır döngüden çıkamıyorlar.

Peki, bu sorunlara çözüm bulmak adına toplum olarak ne yapmalıyız? Öncelikle, çocukları ve gençleri koruma adına daha etkili politikalar geliştirilmelidir. Eğitim sistemlerinin güçlendirilmesi, sosyal hizmetlerin etkinliğinin artırılması ve ailelere yönelik destekleyici programların hayata geçirilmesi elzemdir. Çocukların güvenli bir ortamda büyümesi, sağlıklı bireyler olarak yetişmesi için eğitimde bir seferberlik başlatılmalıdır.

Bununla birlikte, eğitim sisteminin güçlendirilmesi ve çocukların güvenli bir ortamda büyümesini sağlayacak sosyal politikaların devreye sokulması büyük önem taşıyor. Gençlerin sosyal medya ve internet üzerinde maruz kaldıkları içeriklere karşı bilinçlendirilmesi, daha sağlıklı bir medya okuryazarlığı bilinciyle yetiştirilmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca, olumlu rol modellerin tanıtılması ve gençlerin bu kişilerle etkileşime girmeleri teşvik edilmelidir. Özellikle, sanatsal, kültürel ve sportif faaliyetlerle çocukların ilgilerinin pozitif alanlara kaydırılması, suçtan uzaklaşmalarında etkili olabilir.

Bu bağlamda, çocukları ve gençleri şiddet ve suç sarmalından kurtarmak için hepimize büyük bir sorumluluk düşüyor. Gelecek nesillerin sağlıklı bireyler olarak yetişmesi için ailelerden eğitim sistemine, medyadan sosyal politikalara kadar tüm alanlarda kapsamlı bir dönüşüm şart. Unutmayalım ki, sağlıklı ve mutlu bir nesil, güçlü bir toplumun teminatıdır. Sosyal medyanın zararlı etkilerini ortadan kaldırmak ve gençleri doğru bir yola yönlendirmek, sadece bireylerin değil, toplumun geleceği açısından da hayati bir önem taşıyor...