‘Kiralık Aşk’ ve ‘Kızlarım İçin’ adlı televizyon dizilerinde öne çıkan doğma büyüme Eskişehirli başarılı ve güzel oyuncu Sanem Yeles Haberes Dergisi’nin Ağustos 2022 ayının konuğu oldu.

Yazarımız Cem Aksu ile sohbet eden Yeles; “Bana göre dizi sektöründe yaratıcılık eksikliği var.  Şu anlamda; çünkü gerçekten büyük paralar yatırılıyor elbette bir diziye. Buna para yatıran yapımcılar riske atmak istemiyorlar. Dolayısıyla daha önce yayınlanmış ve tutmuş izlenmiş bir işin benzerini ya da yurtdışında yayınlanmış bir projenin uyarlamasını yapıyorlar. Bir problem yok ama bir noktadan sonra televizyon şuna dönüyor. Birbirinin aynı 15 tane dizi oluyor” dedi.

Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Ben doğma büyüme Eskişehirliyim. Eskişehir Vişnelik’te doğdum anneannem ve dedemle büyüdüm, çok güzel bir çocukluk geçirdim. Kışları Eskişehir’de yazları da Ankara yakınlarında köyümüzde geçirirdim. Anadolu Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Bölümü okurken Odunpazarı Belediyesi'nin Belediye Konservatuarına girdim oyunculuk eğitimi alırken ilk iş deneyimim de Eskişehir'de oldu. Zaten doğduğum hastanede Mavi Hastane. Anadolu Üniversitesi içindeki bir hastane. Yani o kadar Eskişehirliyim ki bu kadar olur. Ve ilk iş deneyimim de ‘’Mor Menekşeler’’ dizisiydi. O da Eskişehir'de çekiliyordu. ‘’Kiralık Aşk’’ ve ‘’Kızlarım İçin’’ döneminde 6 sene kadar İstanbul'da yaşadım ama işte Eskişehir hep beni bir şekilde kendine geri çekiyor. Annemin yanına geldiğimde şu anki eşimle tanıştım sonra zaten evlilik ve halen Eskişehir’de yaşıyorum. Ve yine Vişnelik’te yaşıyorum. Semt bile değiştirmedim.

 Anadolu Üniversitesi mezunusunuz. Neler söylemek istersiniz hem Eskişehir hem de üniversitemiz ile ilgili?

Ben liseyi de Anadolu Üniversitesi içindeki lisede okudum. İlk 2 senesini okuduğum lise eğitim binası kampüsün içindeydi. Dolayısıyla ben hem lise hayatımın bir kısmı hem de üniversite hayatım boyunca kampüs içinde kampüsün tadını çıkarma şansım oldu. Lisedeyken o kampüs hayatı çok normal geliyordu bana. Başka şehirlerdeki başka üniversiteleri görünce inanamadım. Bir gün bir arkadaşım beni İstanbul'a bir özel üniversiteye götürmüştü, hangisi olduğunu şu an hatırlamıyorum ama gerçekten bir bina ve otopark vardı.  Ve ben demiştim ya burası üniversite olamaz. Burası olsa olsa AVM'dir demiştim. O zaman anlamıştım aslında Anadolu Üniversitesi'nin Kampüsünün ne kadar geniş olduğunu, eğitiminin ne kadar kaliteli olduğunu. Bence muhteşem bir şans Eskişehir’de okumak Eskişehir’de yaşamak. İçindeyken belki anlamıyorsunuz ama başka şehirler ve başka okullar gördüğünüzde inanılmaz bir fark var. İnsan kendini çok şanslı hissediyor.

 Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı? Bunun eğitimini aldınız mı? Hangi oyun ya da dizi ile tanıştınız sahneyle?

Oyunculuk Kariyerim şöyle başladı. Aslında pek aklımda yoktu. Ben dansla ilgileniyordum daha çok. Sonra üniversite 1. sınıftayken sanıyorum ‘’Chicago’’ diye bir müzikal izledim ve daha önce öyle bir müzikal izlememiştim. Oradaki oyuncuların dans ile oyunculuğu nasıl kompoze ettiğine hayran kalmıştım. Benim de böyle bir şeye yeteneğim var mı diye düşündüm açıkçası? Hafta sonları falan kurs alırım kendimi geliştiririm hem de sosyal bir aktivite yapmış olurum diye başladım. Bunu Eskişehir'de nerede yapabilirim diye araştırırken, herkes bana Odunpazarı Belediyesi Konservatuvarını önerdi. Heyecanla gittim görüştüm. Sınavla alım yaptığını öğrendim. Sınavda ne yapmam gerektiğini öğrendim sonra çalıştım ve de kazandım. Aslında ben de çok şaşırdım ve asla umudum yoktu. Çünkü oyunculuk deneyimim daha önce hiç olmamıştı. Orada ben eğitim alırken Eskişehir'de ‘’Mor Menekşeler’’ dizisi çekilmeye başlandı. Bir TRT diziydi. 2012 yılıydı sanıyorum. Bu dizi için sahnelerde kullanılmak üzere figüranlar ve diyaloglu figüranlar lazımdı. Konservatuardan bize de söylediler bizde oraya gittik. Zaten öğrenciyiz, amacımız set görmek, güzel vakit geçirmekti. Ben de o dizide figürandım. Hatta o bir dönem dizisiydi. Gaz kuyruğunda bekleyen kızı oynayacaktım, yani arkada duracaktım aslında. Çok enteresan bir şekilde o gün diyaloglu figüran gelmemiş sete ve bir anda orada cast direktörü bana dedi ki; diyaloglu figüranımız yok sana 4-5 cümlelik bir replik versek hemen ezberleyip oynayabilir misin? Ben de oynarım dedim. Öyle başladım. Sonra yönetmenimiz Serdar Akay ki, çok severim kendisini muhteşem bir insandır. Hem yönetmen olarak hem insan olarak benim de çok minnet duyduğum biridir. Bana dedi ki, sen buralarda mısın? Anlayamadım hocam dedim. Yani dedi, sana rol yazsak gelir misin oynar mısın? Ben de evet dedim. Böylelikle Mor Menekşeler dizisinde oynamaya başladım. Dizi bitince Serdar Hoca benim çok kabiliyetli olduğumu ve bu işe eğilmemi söyledi. Kendimi geliştirip sektör içinde iş aramamı söyledi. Serdar hoca bana bunları söylemeseydi kendimde o cesareti bulamazdım. O yüzden kendisine çok şey borçluyum.

Oyunculukta örnek aldığınız kimler var? Gelecek yıllarda kendinizi nerede görmek istiyorsunuz? Hangi rolleri canlandırmak sizi mutlu ediyor?

Oyunculukta örnek aldığım çok insan var. Bunlardan birisi Fikret Kuşkan. Çok küçüklüğümden beri hayranı olduğum bir oyuncudur. Kendisi ile baba kız rolü oynama şansı elde ettim. Bir diğeri Meral Çetinkaya’dır. Kesinlikle O’nun da çok büyük hayranıyım gerçekten. Genç oyunculardan da çok çok beğendiğim pek çok isim var. Aras Bulut İyinemli var mesela çok yetenekli bulduğum. Kendimi oyunculukta nerede görüyorum derseniz ben buna cevap veremem. Çünkü aslında biraz kariyerime ara vermek durumunda kaldım önce pandemi sonra hamilelik sonra bebek süreci sebebiyle. Ama nasıl rolleri canlandırmak istiyorsun sorunuzu şöyle cevaplayabilirim, ben birbirinden farklı beni geliştirecek rolleri canlandırmayı çok seviyorum. Örneğin; “Kızlarım İçin’’ de böyle bir şeyi yaşamıştım. Benim yaşadığım hayata çok uzak, benim aşina olduğumu kültüre çok yabancı bir kültüre ait bir kadını canlandırmam gerekti. Kayınvalidesinden dayak yiyen, kocası tarafından aldatılan kaçarak, evlenmiş yaşı çok genç olmasına rağmen anne olmuş bir kadın canlandırmam gerekmişti. O role çalışmak beni çok geliştirmişti. Çünkü başka bir perspektif sağlıyor insana. Dolayısıyla bir oyuncu için bence ne kadar farklı roller oynayabilirse ne kadar farklı roller oynama şansı elde ederse, o kadar farklı bakış açısı kazanmış oluyor o oyuncu. Ben o rolü oynadıktan sonra yolda çarşıda pazarda gördüğüm Selma karakterine benzeyen kadınlara başka türlü bakmaya başlamıştım. Onlarla empati kurmuştum. Onlarla aynı kanalda hissettiğim anlar yaşamıştım o rolü oynarken. Ama ileride kendimi nerede görüyorum sorusuna da şuradan cevap verebilirim, hayat bu bilemem oyuncu olacağımı da hiç bilmiyordum oyunculuk yaparken oyunculuğa çocuk için ara vereceğimi de hiç zannetmezdim. Pandemi öncesi Gupse Özay ile “Eltilerin Savaşı’’ filmini yaptık. Ama dram filminde oynamak isterim. Bir de tarihi filmleri, tarihi işleri çok seviyorum.

Dans konusunda da başarılısınız. Hangi danslarda eğitim aldınız? Dans edebilmek ya da şarkı söyleyebilmek bir oyuncu için ne tür avantaj sağlar?

Lisede Latin Dansları eğitimi almıştım. Üniversitede hazırlık okurken Tango yarışmalarına katılmıştım Anadolu Üniversitesi adına. Yani dans edebilmek ve şarkı söyleyebilmek tabii ki bir oyuncuya çok şeye kadar. Çünkü zaten oyunculuk başlı başına bir iç ritim meselesidir. Ben şarkı söyleyemem bu arada ama ritim duygum iyidir. Aslında temel olan oyunculukta da dansta da beden dilini iyi kullanabilmektir. Bir sahne izlediğimiz zaman aslında biz şundan etkileniriz; o oyuncu o an yaşadı ve yansıttığı duyguyu ses tonundan beden diline kadar aksettirir. Biz de bunu gerçek gibi algılarız.

 Sinema filmi yapacak mısınız? Yeni film projeleri var mı?

Şu anda bir proje içinde değilim. Bu benim kişisel tercihim. Çünkü bir bebeğim var ve daha çok küçük. Bebeğime kendim bakmak istiyorum. Ben çalışan bir annenin çocuğuyum. Çocukken annemi çok özlerdim. Sürekli ananem ve yardımcılar vardı ama annemle çok az zaman geçirdim. Benim böyle bir şansım varken kızımı kendim büyütmek istiyorum. Dolayısıyla yeni bir proje için bir şey söylemek erken. Kızım biraz daha büyüsün mutlaka yeni projeler olacaktır. Bir de şöyle bir durum var. Ülkemizde set çalışma şartları çok zor. Önünü göremediğin birçok şey değişkenlik gösteriyor. Uzun saatler sette bulunmak durumunda kalıyoruz. Bu uzun saatler bir bebek için çok zorlayıcı olur.

 Televizyonlarda bu kadar çok dizinin olmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Televizyonlarda bu kadar çok dizi olmak zorunda. Düşünsenize ülkemizde birçok konservatuar var. Her konservatuarın her sene 20 mezun verdiğini düşünelim. Belediye konservatuarları ve özel tiyatro kursları var. Ayrıca bunun eğitimini almadan da oyunculuk yapanlar var. Bu kadar çok oyuncu ve birçok özel kanal var. Bir şekilde içerik üretmek durumunda sektör. Bana göre sektörde yaratıcılık eksikliği var.  Şu anlamda; çünkü gerçekten büyük paralar yatırılıyor elbette bir diziye. Buna para yatıran yapımcılar riske atmak istemiyorlar. Dolayısıyla daha önce yayınlanmış ve tutmuş izlenmiş bir işin benzerini ya da yurtdışında yayınlanmış bir projenin uyarlamasını yapıyorlar. Bir problem yok ama bir noktadan sonra televizyon şuna dönüyor. Birbirinin aynı 15 tane dizi oluyor mesela. Görmüşsünüzdür belki. İşte Çilek kokusu ve Kiralık Aşk çıktı. Kiralık Aşk'ın yayına girdiği yaz sonraki yaz televizyonda totalde 11 tane romantik komedi vardı. Ülkemizde biliyorum çok iyi senaristler var. Benim tanıdığım 10-15 tane arkadaşım var. Gerçekten özgün işler üretebilecek olan ama risk almaktan çekiniyorlar bence Türkiye'deki televizyon yapımcıları biraz böyle bir problem var.

Tiyatro oyunculuğuna devam edecek misiniz? Eskişehir’de sizi tiyatro sahnelerinde görebilecek miyiz?

Gerçekten çok isterim tekrar tiyatro yapmak. Eskişehir Şehir Tiyatrolarında 2 yıl görev aldım. Sonrasında dizi projeleri için İstanbul’a gitmem gerektiğinden ayrılmak zorunda kaldım. Ekranın başka bir büyüsü var elbette ama tiyatroda seyirci ile birebir o anda kontakta olduğunuz için her şey o anlık olduğu, sahnenin tekrarı olmadığı için, tiyatro oyunculuğu muhteşem heyecanlı bir şey. Seyirci ile o anda temasta olmak reaksiyonları anında almak da paha biçilemez bir duygu.

Tiyatro ve televizyon arasında tercih yapmanız gerekse hangisini tercih edersiniz? Sebebi nedir?

Yani tiyatro yapamasam bile bir şekilde oyunculuğun içinde her daim var olmak isterim. Son dönemde yaratıcı drama eğitmenliği için bir eğitim aldım. Ve şöyle bir hayalim var açıkçası, okul öncesi dönemi çocuklar için drama atölyeleri kurmak istiyorum. Oyunculuk değil bu yaptığım iş. Dramanın içinde olmak istiyorum. Tiyatronun da içinde olmak istiyorum. Yani bir şekilde sanatın bu kısımlarıyla her zaman hayatımın bir kontağı olsun istiyorum Çünkü kızım da bunu görerek büyüsün istiyorum kızım da bunun içinde olmayı annesinden öğrensin istiyorum aslında. Tercih ederim diyemem çünkü gerçekten çok başka şeyler. Yani ekranın, ekran işinin büyüsü de çok çok güzel bir şey. Ben Kiralık Aşk'ta o ilk yayınlandığı zamanki heyecanımızı oyuncu arkadaşlarımı asla unutamam. İnsanlar beğenecek mi? Şurayı şöyle mi oynasaydım? İşte şu kısım anlaşılmış mı? O da çok çok güzel bir heyecan sette olmak. Birbirini hiç tanımayan 140 insanı bir araya getiriyorsunuz mesela ve aynı iş için orada bir araya geliyoruz. Hepimiz bir duyguyu bir durumu seyirciye ekran aracılığıyla geçirmeye çalışıyoruz. Bu da çok büyülü bir şey bu da çok kıymetli bir şey. Yani çok zorlarsam ve ikisi arasında illa bir seçenek bir seçim yapacaksınız derseniz de yine de tiyatro derim. Tiyatro bambaşka.