Türkiye’nin de onayladığı, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, 18 yaşını doldurmamış her insan çocuktur. 18 yaşını doldurmamış olan kişilerin, yasaların suç saydığı fiili işlemesi neticesinde ortaya çıkan bir olgu olan “çocuk suçluluğu” tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz için de hem sosyolojik hem de hukuksal açıdan önemli sorun olmaya devam ediyor.
Çocuk Koruma Kanunu “suçlu çocuk” yerine “ suça sürüklenen çocuk” kavramının kullanılmasını uygun görmektedir.
UTANDIRICI GERÇEKLER !..
Adalet Bakanlığı’nın suça sürüklenen çocuklara yönelik verileri, çok çarpıcı ve bir o kadar da utandırıcı gerçekleri ortaya koyuyor.
Verilere göre, son beş yılda 2 milyon 393 bin çocuk suçla tanıştı.
Güvenlik birimlerine getirilen çocukların karıştığı olay sayısı sadece 2021 yılında %10,8 oranında artarak 499 bin 319 oldu. Sayı son iki yıldır giderek artıyor.
Bu olaylarda çocukların 207 bin 999'u mağdur olarak, 132 bin 943’ü kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla, 70 bin 905'i bilgisine başvurma amacıyla, 67 bin 518'i kabahat işlediği iddiasıyla, 19 bin 277'si kayıp olması nedeniyle, 677'si ise bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı güvenlik birimlerine getirildi.
“YARALAMA” İLK SIRADA!..
Güvenlik birimlerine getirilen çocukların, %36,6'sına yaralama, %27,2'sine hırsızlık, %5,1'ine uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %3,8'ine ise cinsel suçlar, %4,3'üne tehdit suçları isnat edildi.
Suça sürüklenen çocuk sıfatıyla yargılanan çocukların çok büyük bir oranı daha önceki yıllarda hırsızlıktan yargılanırdı. Son iki yıldır “yaralama” giderek öne çıkıyor. Bu durum, çocukların şiddet dili ve yöntemlerini temel iletişim aracı olarak veya kendini ifade etme biçimi olarak kullandıklarını gösteriyor.
SUÇA SÜRÜKLEYEN NEDENLER…
Çocukların suça sürüklenme nedenleri yetişkinlerin nedenlerinden çok farklı değil. Ancak, çocuklar yaşları nedeniyle dış etkenlere karşı daha hassaslar. Bu durum çocukların suça sürüklenmelerini kolaylaştırıyor.
Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durumların aileler üzerine getirmiş olduğu ekonomik baskı, bu baskının çocuklara yansıması, aile içi şiddet vakalarının artması, “ çocuk işçi” olarak sokağa sürüklenen çocukların, sokakta savunmasız bir şekilde uygun olmayan ortam ve kişilerle karşılaşmaları suça sürüklenmelerine neden olabiliyor.
Hızlı kentleşme ve sanayileşme ile birlikte köyden kente göçün yarattığı değer boşluğu ve kimlik bunalımı, kültürel yozlaşmanın oluşturduğu karmaşa çocuklarda farklı yıkımlar yaratabiliyor.
Aile içi sorunlarla hırpalanan, ilgi ve sevgi eksikliği ile büyüyen, ihmal ve istismara uğrayan çocukların sıkıntıları çok daha fazla olabiliyor.
Yetersiz ve kalitesiz eğitim, fırsat eşitsizliğinin yarattığı sorunlar, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere erişimdeki zorluklar çocukların çeşitli suçlara sürüklenmesine yol açabiliyor. Elbette, şiddete yönelten diziler, kitaplar, hatta oyuncakların olumsuz etkileri de yadsınamaz.
NE YAPMALIYIZ ?
Çocuklarımızı suçtan korumak, suça sürüklenmelerini önlemek için daha etkin sosyal politikalara ihtiyacımız var. Çünkü, yoksulluk ciddi bir neden olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim sisteminin çocuğu örgün eğitimde tutamaması ve örgün eğitimdeyken çocukla ilgili etkili bir çalışma yürütülmemesi çocukların suça karışmasında ciddi bir risk oluşturuyor.
Okul sosyal hizmetlerinin yetersizliği, rehberlik hizmetlerinin niteliksizliği, çocukların suça karışma riskini saptayamamamıza neden oluyor.
Tüm riskleri görmemize rağmen karşımıza çıkan, bütçe yetersizliği, personel ve mevzuat eksikliği gibi engeller mutlaka giderilmelidir.
Toplumla uyum sağlamakta zorluklar yaşayan gençlere toplumla bütünleşmelerini sağlayacak yardım olanakları sunulmalıdır. Tutuklamanın gerekli olduğu durumlarda çocuklar mutlaka yetişkinlerden ayrı tutulmalı; tutukluluk sırasında yaşlarının, cinsiyetlerinin gerektirdiği tüm sosyal, kültürel, eğitsel, psikolojik yardımlardan yararlandırılmalıdır.
KİM SUÇLU?
Çocukların gelişimi devamlılık gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte çocuğun karşılaştığı bazı olumsuzluklar onu toplumsal kurallara aykırı davranışlara yöneltebilmektedir. Öncelikle bu davranışları iyi bir şekilde analiz etmeli ve ona göre bir yol haritası çizilmelidir. Çocuklar, toplumların geleceğini güvence altına alan en değerli varlıklarımızdır. Çocuklar için asıl tehlike onları potansiyel suçlu olarak görmeye başladığımız zaman ortaya çıkar. Toplumun görevi, çocuğu cezalandırmak değil, onları suça sürükleyen nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.
Çocukların toplumsal sorunlardan doğrudan etkilenerek suça sürüklendiği gerçeğini başta siyasi iktidarlar olmak üzere herkes kabul etmelidir. “Büyükler” ise, bu konudaki sorumluluklarını görmezden gelmemelidir.
Unutmayalım ki; “çocuklar suç işlemiyor, suça sürükleniyor!..”