Harf Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beş yıl sonra, 1 Kasım 1928 tarihinde “Yeni Türk harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesi ve yeni Türk Alfabesi’nin geliştirilip benimsenme sürecidir.
Harf Devrimini başlatan yasanın kabulü ile Arap harfleri kullanılarak oluşturulan alfabenin kullanımı sona erdi ve yerine Latin harfleri temel alınan Türk Alfabesi kullanılmaya başlandı.
OSMANLI’DA BAŞLADIĞINI BİLİYOR MUSUNUZ?
Cumhuriyet tarihinde en çok eleştirilen konuların başında Harf Devrimi gelmektedir. Bazıları için şaşırtıcı olabilir ama Harf Devrimi’nin kökleri esasen Osmanlı’ya dayanır. Latin harflerinin kullanılması konusu daha 1860’larda Osmanlı döneminde ele alınmaya başlanmıştır.
“Osmanlıcılık” ile beraber “Ümmetçilik” fikrinin de “iflas” etmesi; bu politikaların Osmanlı’nın dağılma ve parçalanmasını durduramaması üzerine İkinci Meşrutiyet döneminde “Türk kimliği” yaratma mücadelesi başlar. Yeni harflere geçme isteği de bu çaba içinde hız kazanır.
Osmanlı aydınlarının yıllar önce başlattıkları bu tartışma, Enver Paşa’nın da üzerinde durduğu hatta kısmen uygulamaya koyduğu bir konuydu. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Enver Paşa, bitişik harfli yazı yerine, ayrık harfli yazıyı askerler için kabul ederek orduda okuryazarlığı yaymak istemişti. Ancak savaş bu değişime engel oldu.
NEDEN GEREK DUYULDU?
Osmanlıda yaşayan dinsel ve yönetsel elitlerin kullandığı Osmanlıca, saray ve medrese çevresinde gelişmişti. Osmanlıca ile Anadolu’daki halkın konuştuğu Türkçe arasında uçurumlar vardı.
Arap alfabesinin kullanıldığı, Arapça-Farsça-Türkçe karışımı yapay bir dil olan Osmanlıcayı ancak ayrıcalıklı kesimler öğrenebiliyordu. Ayrıca Arap alfabesine dinsel anlamlar yüklenmişti. Okuryazar olmayanlar, bu alfabe ile yazılmış tüm kitaplara ve gördüğü her yazılı kağıda inanç penceresinden bakmakta; bu nedenle salt okuma yazma bilmek bile dinle ilişkilendirilmekteydi. Okuryazar olmayan halk, dilekçesini, mektubunu yazmaktan yoksundu ve bu yüzden de eski yazıyı bilenlerin yönlendirmesine açıktı.
Arap harfleri Türk dili için yetersiz ve elverişsizdi. Türkçe, Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu. Dilin zor olması basitçe okuryazar olmayı bile engelliyordu. Arap harflerinden yeni harf sistemine geçilmesi, okuryazarlığı kısa sürede artırmayı amaçlıyordu. Bu nedenle Anadolu halkının konuşma diline uygun bir alfabenin geliştirilmesine gereksinim vardı. Okuyup yazmayı kolaylaştırmak, yaygın eğitim ve öğretimi gerçekleştirebilmek ancak “Harf Devrimi” ile sağlanabilirdi.
“YA ÜÇ AY YA DA HİÇ !…”
Harf Devrimi’nin gerçekleştirileceği ilk günlerde Atatürk, yeni harflerin uygulanması konusunda Falih Rıfkı’nın(Atay) düşüncelerini sorar. Falih Rıfkı’nın yanıtı şöyle olur;
“Bir on beş yıllık uzun, bir de beş yıllık kısa süreli iki öneri var.
Önerileri verenlere göre, ilk dönemler her iki yazı birden öğretilecektir. Gazeteler yarım sütundan başlayarak yavaş yavaş yeni yazılı bölümü artıracaklar. Devlet kuruluşları ve yüksekokullar için de aşamalı yöntemler düşünülmüştür.”
Atatürk, Falih Rıfkı’nın yanıtını dinler ve;
“Bu iş ya üç ayda olur, ya da hiç olmaz !”der.
Bu belirleme, Atatürk’ün Harf Devrimi ve uygulanması ile ilgili kararlılığını açıkça göstermektedir.
MİLLET MEKTEPLERİ…
Hem eğitimi zorlaştıran hem çağdaş dünya ile ortak bilimsel anlayış oluşturma olanağını kısıtlayan Arap alfabesini değiştirip Türk alfabesine geçmek, yurttaşlar arasında sınıf farkı gözetmeksizin eşitliği ve tümüyle aydınlanmayı hedefliyordu. Ancak asıl zor olan bu değişimi halka benimsetebilmek ve öğretebilmekti.
Yeni harflerin yürürlüğe girmesinden sonra tüm yurttaşlara okuma-yazma öğretmek amacıyla geniş kapsamlı bir halk eğitimi programı uygulandı.
Daha önce açılmış bulunan Halk Mektepleri, Millet Mektepleri adı altında yeniden örgütlendi. Atatürk’ün kendisi de yeni harflerin öğretilmesi çalışmalarına aktif olarak katıldı ve yazıyı değiştirecek devrimi anlatabilmek için çok sayıda yurt gezisine çıktı.
Harf Devrimi, kolay okuyup yazma için yeni bir yazı tekniği oluşturmasının yanı sıra, Lâtin alfabesinden alınan harfler ile çağdaş uygarlığa katılımı kolaylaştıran ve Türk kültürünün gelişimini sağlayan büyük bir devrimdir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında 12 milyonluk ülke nüfusunun ancak yüzde 10’u okuryazardı. Bu oran kadınlarda çok daha düşük düzeydeydi.1935 nüfus sayımı sonuçlarına göre ise okuryazar oranı yüzde 19,25’e çıkmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1 Kasım 1928'de TBMM'yi açarken söylediği şu sözler, Harf Devrimini ve önemini çok iyi tanımlamaktadır:
“Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselme uğraşında başlı başına bir geçit olacaktır.”
BAŞÖĞRETMENİM ATATÜRK…
Atatürk’ün, Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği tarih olan 24 Kasım 1928 günü, 1981 yılından beri “24 Kasım Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Ulusal kurtuluş mücadelemizin olağanüstü yönetmeni Mustafa Kemal Atatürk, sadece kara tahta başına geçerek halka öğretmenlik yaptığı için değil; ulusal egemenliğin, demokrasinin, aydınlanma devrimlerinin koşullarını oluşturup; çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma milli hedefini gösterdiği için ve en önemlisi Cumhuriyeti bizlere armağan edip, kulluktan yurttaşlığa geçişimizi sağlayan örnek ve öncü bir öğretici olduğu için başöğretmenimizdir.
24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla; Başöğretmenimizin yolunda; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirme sorumluluğu ve bilinciyle hareket eden tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyor, aramızdan ayrılan öğretmenlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum.