Türkiye’de liselere geçiş sınavları 1955 yılından günümüze kadar çeşitli farklılıklar göstererek yapılmaya devam ediyor.
Son on beş yılda Türkiye’de ilköğretimden ortaöğretime geçişte; LGS, OKS, üç aşamalı SBS, tekli SBS, TEOG ve son olarak da LGS (Liselere Geçiş Sistemi) uygulandı.

LGS'den önceki Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) Sistemi'nde; sekizinci sınıfta, altı dersin yazılı sınavlarından birinin merkezi sınavla yapılması, sınavların iki gün içinde gerçekleştirilmesi, telafi sınavı olanağı verilmesi gibi ilkeler uygulanıyor, yerleştirme puanının, %70’i merkezi sınavda alınan puandan, %30’u okul başarı puanından oluşuyordu. Tüm bunlar TEOG' u önceki sınav sitemlerinden olumlu anlamda daha farklı kılıyordu.

TEOG sistemindeki temel sorun sınav aşamasından ziyade yerleştirme sürecinde yaşanıyordu. Bu sorunlar rahatlıkla çözümlenebilirdi. Ancak TEOG aniden kaldırılarak yeni bir sisteme geçildi.

Sayın Ziya Selçuk’un, Bakan olduğunda kucağında (!) bulduğu bu sistemi düzeltmesi mümkün olamadı.

SINAV KALKACAKTI

Sınavın kalkacağı ve “ Mahalli Yerleştirme Sistemi” ile evlerine en yakın okula gidecekleri iddiası ile sevinen öğrenciler; önce okulların nitelikli ve niteliksiz olarak ikiye ayrılması ile şaşırdılar. Daha sonra “nitelikli okullara” ancak merkezi sınav ile girilebileceği açıklandı. Ama en büyük sorun yerleştirme sisteminin tercih koşullarında ortaya çıktı.

LGS’de öğrenciler, gerek merkezi sınavdaki kısıtlı okul kontenjanları, gerekse yerel yerleştirme sistemindeki zorunlu tercih dayatmaları ile imam hatipleri ve meslek liselerini tercih etmek zorunda bırakılıyor.

Bir cumhuriyet kurumu olan imam hatip okullarının eğitim sistemi içindeki varlığı ile ilgili bir sorun yoktur. Mesleki ve teknik eğitimin özendirilmesi ve güçlendirilmesi için mutlaka gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Mevcut sistemdeki sorun; çocuklara, istekleri dışında zorunlu tercih yaptırılmasından kaynaklanmaktadır.

Zorunlu tercih dayatmalarına rağmen, bu okullara gitmek istemeyen öğrencilerin “açık lise, mesleki eğitim merkezleri (çıraklık eğitim merkezleri) ya da özel okullara” gitmekten başka seçenekleri kalmıyor.

FIRSAT EŞİTLİĞİ

LGS, okullarımızı nitelikli liseler, proje okulları gibi sınıflara ayırmaktadır. Bu okulların belirlenmesinde hiç bir bilimsel ilke veya değerlendirme çalışması yoktur.

Sınavı kazanamadığı takdirde “niteliksiz bir okula” gideceği algısı, istemediği halde imam hatip veya meslek liselerine gönderileceği kaygısı ergen yaştaki çocuklarımızda büyük travmalara yol açmaktadır.

Sınavla öğrenci alan nitelikli okul sayıları ve kontenjanlarının düşük olması eğitimde fırsat eşitsizliğini daha da derinleştirmektedir.

2020 LGS de Türkiye genelinde yaklaşık 1 milyon 800 bin öğrencinin varlığına rağmen; 1856  "nitelikli liseye" merkezi sınavla 213 bin 128 öğrenci yerleştirilecek.

Eskişehir'de bu yıl il genelinde toplam “13 bin 500 ” 8.sınıf öğrencisi bulunuyor ancak sınavla öğrenci alan nitelikli okul kontenjanı 2138 kişi olarak belirlenmiş.

"ÇOCUK İŞÇİLER ,ÇOCUK GELİNLER OLMAMALI.."

Ortaokullardan liselere geçişi sınavsız gerçekleştirmek mümkündür. Bunun için öncelikle okullarımız arasında eğitimin niteliklerini belirleyen “çok yönlü farklılıkları” gidermek için uğraşmalıyız.

Yaşadıkları yere en yakın okul türüne yerleştirilmek, öğrenciler ve aileleri için oldukça önemlidir. Bu yüzden, adrese dayalı yerleştirme sistemi zorunlu ve gereklidir. İlköğretim düzeyinde tatbik edilen bu sistem rahatlıkla ortaöğretime geçişte de uygulanabilir.

Tüm çocuklarımızın eşit koşullarda; ilgi ve yeteneklerine göre istedikleri okullarda en iyi eğitimi alma hakları vardır. Bu nedenle eğitim konusu, her türlü siyasi ihtirasların dışında, partiler üstü bir konu olarak ele alınmalıdır.

Liselere Giriş Sistemi (LGS) acilen kaldırılmalıdır. Aksi takdirde; nitelikli-niteliksiz okul ayrımcılığı ile örselenen, zorunlu tercih dayatmaları ile istemediği okul türlerine yerleştirilen, 2 milyona yakın çocuğu açık liseye göndererek örgün eğitimin dışına iten bir sistem ile devletine kırgın, tüm hayalleri ellerinden alınmış, “çocuk işçilerin, çocuk gelinlerin” çoğaldığı, "mutsuz, umutsuz, sağlıksız" bir nesil yaratırsınız.

Bu durum ülkemizin geleceği ile ilgili kaygıları artırır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi; "Vatanı korumak çocukları korumakla başlar."