Daha önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi, dünya üzerindeki teknolojik gelişmelerin dönüm noktaları vardır. Buhar motorlarından sonra ortaya çıkan ve teknolojinin yönünü ve hızını değiştiren dizel motorların icadı gibi veya cep telefonlarında dokunmatik teknolojiye geçiş gibi, dijital iletişim ve internet gibi.
Eğer ülkeler ve şirketler bu aralıkta teknolojiye ayak uydurabilir ise bir sonraki dönemin lideri ve kazananı olurlar. İş savunma veya silah teknolojilerine gelince durum iyice karmaşıklaşır. Amaç hem en iyisini ve yenisini üretmek ve rakiplerine de ürettirmemek olur. Ürettirmemenin de sınırı yoktur. Askeri, siyasi, ekonomik ve istihbarı her türlü yol mübah görülür ve uygulanır.
Türkiye olarak savunma sanayide engellenmenin ve sabotajların en dibini gören ülkeyiz. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Tomtaş, Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre, MKE, Kıbrıs çıkarması sonrası ambargolar, Aselsan’da sabotajlar, olmadı kökten çözüm 15Temmuz darbe kalkışması, Rahip krizini bahane edip uygulanan ekonomik yaptırımlar gibi onlarca örnek sayılabilir. Bu engelleme son yıllarda öyle bir hal aldı ki, ortağı olduğumuz ve birbirimiz için beraber savaşacağımızı ilan ettiğimiz NATO ülkelerinden hava savunma sistemleri istiyoruz satmıyorlar. Başka bir ülkeden alıyoruz bize silah ambargosu uyguluyorlar. Hava meydanlarımızı ve mühimmatlarımızı ortak kullanmaya söz verdiğimiz NATO ülkelerinden savaş uçağı istiyoruz, satmıyorlar, başka bir ülkeden alırsanız da “ortak sistemimize uymaz alamazsınız” diyorlar.
Son yıllarda ordumuzun ihtiyacı olan silah ve sistemlerle ilgili ciddi yerlilik oranıyla hafif ve ağır makineli silahlar, zırhlı araçlar, yakın orta ve uzak menzilli roketler, çeşitli boyutta ve en sonunda TCG Anadolu büyüklüğünde gemiler, her türlü görevi yapabilecek kabiliyette ve defalarda kendini ispat etmiş İHA ve SİHA’lar kendi fabrika ve tesislerimizde üretildiler. Defalarca engellenen milli tankımız ALTAY testte ve seri üretime hazırlanıyor. Tabanca dahi üretemez bir ülkeden 6 milyar dolar silah ihraç eden dünyanın 12. Silah ihracatçısı durumuna geldik.
Silah ve savunma sistemlerinde çok yol almış olsak ta hedef 5. Nesil ve insanlı son uçak olacak, 6. neslin hazırlığı olan uçakları üretebilmektir. Havacılık teknolojisinin değişim noktası burasıdır. Ülkemiz 6. Nesil insansız ve otonom havacılık teknolojisin alt yapısı olan güdüm sistemli roketler ve SİHA teknolojinde dünyanın en iyileriyle aynı sınıftadır. Eksik olan bu sistemleri havada kontrol edecek UÇAN BİLGİSAYARI yapıp gökyüzüyle buluşturmaktır.
Savunma Sanayi İcra Komitesi’nin 15 Aralık 2010 tarihindeki toplantısında alınan karar gereği başlanan Milli Savaş Uçağı Programı, 4 Kasım 2021 tarihinde MMU’nun ilk parçasının imalatıyla başladı. Uçağımıza 1 Mayıs 2023 tarihinde KAAN ismi Devlet Bahçeli tarafından konuldu. Yüksek manevra kabiliyeti ve güçlü motorları, ses üstü uçabilme kabiliyeti, uzun harekat yarıçapı, radarda düşük görünürlük, sensör fizyonu, gelişmiş veri bağı kabiliyetleri, yüksek hassasiyette mühimmatlar atabilme kabiliyetlerine sahip olacak ilk milli ve yerli uçağımıza eşdeğer uçağı dünyada 3 ülke üretebiliyor.
KAAN sadece bir uçak değildir. Türkiye’de ileri teknolojinin ve yapay zekanın gelişmesinin öncüsü olacaktır. İleri teknoloji üretecek binlerce mühendisin eğitim merkezi ve okuludur. İleri yazılım, elektronik, malzeme teknolojisini üretecek yüzlerce fabrika ve tesisin kuruluşunun sebebi ve geliştiricisi konumundadır. Görevi teknolojinin ve bilimin gelişmesi olan üniversitelerimizin itici gücüdür ve varlık sebebidir.
KAAN’nın gökyüzüyle buluştuğu gün bizi engellemek için her oyunu yapanların yüzlerini görmemize az kaldı. KAAN, bize konulan ambargoları kıran, bağımsızlığımızın adıdır. Kürşat marşında denildiği gibi; Ruhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından/ Bu kaynaktan içenin yüreği tunç olur/ Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur. Saygılarımla…